Yılbaşına altı gün vardı. Futbol takviminde ise Süper Lig yarılanmak üzereydi. Fenerbahçe ile Galatasaray aynen bugünkü gibi başa baş, nefes nefese şampiyonluk yarışındaydılar ve şampiyonluk rotasını çizme potansiyelli derbide, iki puan gerideki Galatasaray Kadıköy’de Fenerbahçe’ye konuk olacaktı…
Dananın kuyruğu kopacaktı!
Ya da herkes öyle sanıyordu içine balıklama atladığı “şampiyonluk” konulu geyik muhabbetinden bakınca.
Haksız değillerdi… Galatasaray için “kazan, öne geç, rakibin moralini de hayallerini de yerle bir edip şampiyonluk kupasının kulpundan yakala” maçı, Fenerbahçe açısından “kazan, farkı beşe çıkar, daha yarım sezon dolmadan şampiyonluğu ipotek altına al” derbisiydi yani…
Başka rakip yoktu ki!
Ne oldu peki?
Dananın kuyruğu yerinde kaldı!.. Kuyruğu sıkıştıran er meydanından kaçtı. Gol atıp da rakibi hırslandırarak derbiyi “gücü gücü yetene” bir er meydanına çevirip kaybetmekten korkan iki sahte kahraman çıktı meydane… Neyse ki, taraftarın elinde yoktu merdane!
Topu in-cinin oynadığı bir derbi sonunda skor 0-0’dı ki, aynı zamanda Fenerbahçe ve Galatasaray’ın oynadıkları futbola tam karşılık geliyordu o sıfırlar!
Belli ki, Süper Lig’in “figüranı” sandıkları takımlara, maniple edebileceklerinden emin oldukları hakemlerine, VARlarına ihale etmişlerdi olası şampiyonluk şanslarını iki futbol devi… Muhtemel “çevre felaketini” göze alıp mücadeleyi “vekiller” üzerinden sürdürme yolunu tercih etmişlerdi.
Ve devamını da aynen getirdiler. Psikolojik savaş ile zenginleştirdiler!
Hiç alakası olmayan “rakibin başka bir rakiple” maçına müdahil oldular, oluyorlar hala…. Hakemi “etik değerlerinden ‘miyopi’sine kadar ölçüp-tartıp, üzerlerine vazife olmayan maçın kaybedeninden önce, ucu açık, sert ve zehirli mesajlar bırakıyorlar elektronik aleme. Siyaseten hedef göstermek, örgüt üyeliği iddiasında bulunmak, vaka-i adiye.
Unutulmasın… Sömürge madenciliği ile “altın” bulmak hem kolay hem karlıdır ama çevre felaketi ile sonlanıyor maalesef. Komplo, fitne, pusu tekniğine sadece savaş durumunda “strateji” veya “kahramanlık kıyafeti giydirilebilir”; o da savaşan tarafların sadece çıkarına olanda geçerlidir. Yerküredeki kimse “mertçe” diyemez yapılana. Futbol gibi sporun kapsama alanındaki bir eylemde ise asla yeri olamaz.
Yine de mücadele “hakem ona penaltı verdi benim penaltımı görmezden gelmişti”, “VAR’daki kanıtlanmamış çete benim aleyhime rakibin leyhine çalıştı” şeklinde sürdü geldi bugüne dek.
Yetmedi… “Ben rakibin kötü sahasında oynadım, o da aynı rakibinin aynı kötü sahasında oynamalı”ya kadar dayandı. Ayıp olmasa, çim kendini onarmışsa eşitlemek için sahayı eşeleyecekler!
Devamı “aynı rakiple ben oynarken mevsim kıştı, o oynarken bahar. Adalet için sahanın etrafına buz kalıpları ve büyük vantilatörler konmalı” taleplerine kadar gelecektir “adalet arayışı”!
Orada kalsa bile iyi…
Süper Lig’deki “savaş dışı” takımların ezeli rakibi ve kendisi karşısında sahaya koyduğu performans masaya yatırılacak, kıyas yoluyla mantıksız ‘şike” imaları var sırada.
Daha dün, Fenerbahçe’nin oynadığı berbat sahalara çıt çıkarmayıp Ankara’daki Galatasaray maçının kötü zemin yüzünden başka sahaya alınmasını savunan kerli ferli Galatasaray yazarından sonra tuttuğu Fenerbahçe’ye karşı rakip kalecilerin panter kesilmesini “muhtemel teşvik primi” ile izah etmeye çalışan fanatik bir genci dinledim uzun uzun. Motivasyonları aynıydı.
Ezeli rakibi karşısındayken basireti bağlananlar-ki, gerek Fenerbahçe gerekse Galatasaray benzer davranış özellikleri içindedir- şampiyonluk şanslarını ihale ettikleri diğer Süper Lig sakinlerinden “kendine yumuşak rakibine keskin bıçak olmasını” beklemekle yetinmiyorlar, teşvik etmekle kalmayacak, azmettirecekler bir süre sonra. Kimse kenardan seyredemeyecek çirkinleşen savaşı!
Aklı olan kendi takımına döner sorar; fırsatını bulduğunda neden aktöresel futbol oynayıp kendi işini kendin yapmadın da şimdi yaratmaya çalıştığın toplumsal heyelan riskli kaos çamurunda arıyorsun şampiyonluk kupasını?